Pages

31 Mart 2012 Cumartesi

Neden Böyle Olduk

Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.

Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi,hep evdeydi.

Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.

Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.

Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.

Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya
yürüyerek gelirdik.

27 Mart 2012 Salı

PEYGAMBER EFENDİMİZ Hz. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V)'ın VEDA HUTBESİ

Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitab etti: Bismillahirrahmanirrahim

"Ey insanlar!

"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.

FUAT SEZGİN KİMDİR?

İSTANBUL İSLAM ESERLERİ MÜZESİ'nin kurucusu olan Sayın PROF. DR. FUAT SEZGİN KİMDİR?

Dünya'nın önde gelen bilim tarihçilerinden Prof. Dr. Fuat Sezgin, 24 Ocak 1924'te Bitlis'te doğdu. 1943-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü'nde, "İslami Bilimler ve Oryantalizm" alanında öncü bir yere sahip olan Alman oryantalist Hellmut Ritter (1892 - 1971)'in yanında öğrenim gördü. Hocası'nın, bilimlerin temelinin, "İslam bilimleri"ne dayandığını söylemesiyle bu alana yöneldi. Fuat Sezgin Hoca, o günleri şöyle anlatıyor:

Antarktika'da Türk Bayragı


Şubatın ilk haftasında UZAKLAR II adlı tekneleri ile Antarktika adalarına ulaşan Osman Atasoy ve Sibel Karasu, Antarktika ana karasına ayak bastı. UZAKLAR II ekibi, Türk 

yapımı bir tekne ile Türkiye’den yola çıkarak Antarktika’ya ulaşan ilk Türk yelkenciler oldu...


İmam Samil

Bir Rus generali, Şeyh Şamil'in iştahını abartarak;

-"Beni yemenizden korkuyorum" deyince,

Şeyh Şamil;

- Boşuna korkmayın efendi, Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır, demiştir.

Sahn-ı Seman Medresesi

Sultan Fatih Mehmed tarafından İstanbul'da yaptırılan medreseler.

Bunların sayısının sekiz olmasından dolayı "Sahn-ı Seman" olarak isimlendirilmiştir.

Medreseler, Fatih Camii'nin iki tarafında sıralanmıştır. Bunların dördü güneyde, diğer dördü de kuzeydedir. Yüksek öğrenim verilen Sahn-ı Seman medreselerine girebilmek için, ilk eğitimin verildiği İbtida-i hariç ve orta dereceli eğitimin verildiği dahil medreselerini bitirmek gerekirdi, Sahn-ı Seman'a girenler, önce Tetimme medresesine alınırdı. Bu medrese Sahn-ı Seman'ın idadisi durumundadır. Medreselerde hücre sahipliğine hak kazanan öğrenciler ulemadan sayılırdı.

24 Mart 2012 Cumartesi

Osmanlıda Evlilik Teklifi


"-Ey dilberi ranâ! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahzâ-i kalpten sarsıldım... Niyetim acizane-i taciz etmek değildir.. Bilâkis efkâr-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet zevc-i izdivacınıza talibim!.."

Bayan basar cevabı;
"-O mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz..."

Yorum Sizin.... :) 


Kambocyanın Tarihi

KAMBOÇYA'NIN KARANLIK TARİHİ:

Kamboçya, Çin Hindi Yarımadasının güneybatı kısmında yer alan bir ülkedir. Güney kıyısında Siyam Körfezi, kuzeyinde ve doğusunda Vietnam, batısında Tayland bulunur. Ülkenin nüfusu 14.8 milyon kişidir. Başkenti Phnom Penh olan ülkenin resmi dili Khmerce'dir.
TARİHİ: 
On dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar çeşitli adlar altında krallık olarak yaşayan Kamboçya, Ortaçağda bir süre

Sakarya Meydan Savası

Sakarya Meydan Muharebesi ( 23 Ağustos – 13 Eylül 1921 )

Sakarya Meydan Muharebesi Türk Milleti için bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Bu muharebe ile Türk ordularının taktik geri çekilme manevrası sona ermiş; stratejik savunma konsepti kabul edilmiştir.
Yunanlılar, Kütahya-Eskişehir Muharebelerini kazandıktan sonra, Yunanlıların bu başarılarından bahseden İngiliz Başbakanı Lloyd George: “Milli Türk Kuvvetlerini yenmiş bulunan Yunanistan’ın Sevr Antlaşması esaslarıyla yetinemeyeceği” şeklinde ileri sürdüğü büyük vaatlerle Yunanistan’ı barışa değil taarruza teşvik etmiştir.

Osmanlı Devletinde Giyim

Türk devletleri hiyerarşisi içerisinde ayrı bir yere sahip Osmanlılarda giysiler kişinin toplumdaki konumunu göstermekteydi. Giysinin rengi, biçimi, kumaşın cinsi, kıyafet sahibinin toplum nazarında yerini yansıtmaktaydı. Ayrı ırk ve dine bağlı kişilerin de kendilerine özgü ve birbirinden bağımsız kıyafet şekilleri vardı. Selçuklulardan sonra onun devamı olarak kendisini gösteren Osmanlı Devleti, giyimde de belli bir döneme kadar benzerlik arz eder. Özellikle hoşgörülü bir padişah olan Fatih Sultan Mehmet'ten sonra İslam topraklarındaki toplum yansımasının genele yayıldığı görülür. XVI. yy. giysileri ve süslemeleri, İslam kuralları çerçevesi içerisinde kalmakla beraber yeniliklere de açık bir tutum sergilemekteydi.

Yesil Kimdir

Ahmet Demir adıyla bilinen Kontrgerilla elemanı Yeşil’in gerçek adı. Bingöl, Solhan ilçesi Dicnik Köyü’nde 1951 yılında doğdu. MHP kökenli, 1973′te Bingöl Genç İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından kullanıldı ve ilişki aynı yıl MİT Tatvan Bölge Müdürlüğü’ne devredildi.

Kasım 1975′te askerden geldikten sonra Milli Görüş hareketi içinde MİT adına çalıştı. Yıldırım, Elazığ’da 1977′de Etibank Ferro Krom tesislerinde puantör olarak göreve başladı. İşlemleri 20938 sicil numarası üzerinden yapılıyordu.

Dersim İsyani

Bu dünyada zordan da zordur, ışıksız, karanlık, kin dolu kafaları aydınlatmak!
Tarihi iyi okumak ve anlamak gerekir. Masa başında oturup, yapılanları bir insanlık dramı veya trajedisi olarak yazarsanız, o zaman içinde bulunduğunuz devlet otoritesine, hiçbir saygınız kalmadığı gibi, devletin kuruluş felsefesini anlamadığınız ortaya çıkar.
Sorgulamanız gereken, bu isyanı ateşleyen güçler, nedenleri, destekleyicileri ve isyancılara sağlanan silah, araç ve gerecin kaynakları olması gerekirken, isyanın bastırılma şekli üzerinde durulması, eğer bir art niyet yoksa gafletten başka bir şey değildir.

1960 İhtilali

İhtilal Süreci
27 Mayıs 1960 ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Adnan Menderes yönetimindeki Demokrat Parti hükümetini görevden uzaklaştırıp, Meclis'i lağvettiği askeri müdahaledir. Müdahalede, Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Milli Birlik Komitesi üstlenmiştir. Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Milli Birlik Komitesi ilk iş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve hükümeti fesh etti ve her türlü siyasi faaliyeti yasakladı. Emir komuta zinciri içinde yapılmayan müdahalede küçük rütbeli subaylar etkindi.

Ahmet Fergani Kimdir ?

Dokuzuncu yüzyılda yaşamış, ekliptik eğimi ve Güneşin de kendine göre hareketli olduğunu keşfeden büyük astronomi ve matematik alimidir. Türkistan’ın Fergana bölgesinden olan Fergani, astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarında deneye dayanan araştırmalar yaptı. Ancak astronomiye daha çok ağırlık verdi. Gök cisimlerinin hareketlerini inceledi ve Batlamyusun astronomi biliminde kabul gören iddiaları hakkında yankı uyandıran yorumlar yazdı.

20 Mart 2012 Salı

Hatay Devleti Kurulusu

Atatürk, 1936 yılı TBMM'nin açış konuşmasında, "... Fransızlar ile aramızda senelerdir sürüp giden davanın neticelenmesinin zamanı gelmiştir" diyerek sancağın bulunduğu bölgeye Hatay ismini verdi. Bu davranışı ile Hatay Meselesine ciddi olarak el konduğunu ifade etmiş olan Atatürk, o sırada faaliyette olan Antakya-İskenderun Yurdu cemiyetinin adını da Hatay Egemenlik Cemiyeti olarak değiştirdi. Bu cemiyetin merkezi İstanbul'da idi.

İBRAHİM MUTEFERRİKA KİMDİR?

İbrahim Müteferrika'ya sadece Matbaacı denmesi çok yanlış dönemin en aydın ve ileri görüşlü kişisidir....

İBRAHİM MÜTEFERRİKA KİMDİR?

Türk matbabaacılığının ve yayım yaşamının doğmasında en önemli şahsiyetlerden olan İbrahim Müteferrika , Macaristan’ın Erdel bölgesinde Kalatizsvar’da doğmuştur , fakat doğum tarihi kesin olarak bilinememektedir .
Müteferrikanın Osmanlı hizmetine girmeden önceki hayatı da kesin olarak bilinmemekte olup onun Unitarist bir inanca sahip olduğu sanılmaktadır. Unitarizm , Katolikler ve Calvanistlerce Hristiyanlığa karşı İslamiyete yakın kabul edilen bir fikir akımıydı. Bu inanç Erdel bölgesinde yayılmış bu bölgenin daha sonraları

FATİH SULTAN MEHMED HAN'IN AYASOFYA İLE İLGİLİ BEDDUASI


İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir,

Anadolu Selçuklu Devleti

1.Devlet Yönetimi

Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında, sultan adı verilen bir hükümdar bulunurdu.Devlet ve ülke, hükümdar soyunun ortak malı sayılırdı.Sultan ölünce, onun ailesinden biri devletin başına geçerdi.

Sultanın önemli görevleri ve sorumlulukları vardı.Sultan , devleti en iyi şekilde yönetir,halkın mutluluğu için çalışırdı.Sultandan sonra en yetkili devlet adamı vezirdi.

Devlet işleri, divan adı verilen bir kurulda görüşülüp, karara bağlanırdı.Divana, sultan veya vezir başkanlık ederdi.

Deli Petro

1672 yılında Moskova'da doğdu ve kendi kurduğu Saint-Petesburg (Leningrad) da 1725 yılında öldü. Rusyayı Avrupalılaştırmak için çalışmalar yaptı. Petro'nun ilk işi bir ordu ve donanma meydana getirmek olmuştur. İngiliz gemilerinin nasıl yapıldığını öğrenmek için iki defa Arkanjel'e seyahat etmiş, mühendisler getirterek Voronej ve Don nehirleri üzerinde ilk Rus donanmasını yaptırmıştır.

Van Gölü Canavarı Efsane Mi ? Gerçek Mi ?

OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE VAN GÖLÜ CANAVARI:
Yedikıta dergisinin Ekim sayısı çıktı. Selman Soydemir imzalı tarih habere göre 29 Nisan 1889 tarihine ait Saadet gazetesinin 122 numaralı nüshasında Van Gölü canavarı ile ilgili manşetten bir haber duyurulmuş.

Farkı İnanclar


31 Ekim'de kutlanan, çoğunlukla çocukların kostüm giyerek kapı kapı dolaşıp şeker, meyve ve diğer hediyeler aldığı bayramdır.

Cadılar Bayramı kutlanıyor da, bu insanlar ne akla hizmet kabakları oylum oylum oyuyor, içini de doldurmayıp; aksine boşaltarak, gülen yüz şeklinde kesiyor ve içlerine mumlar koyuyor? 



Cadılar Bayramının kökeni aslen Samhain olarak bilinen kadim Kelt Festivalidir. Samhain Festivali hasat mevsiminin bitişini kutlamak amaçlı gerçekleştirilir. Geleneksel olarak festival, Paganlar tarafından kışlık malzemelerin ve malların hazırlanması için yapılırdı.

Nevruz Nedir ?

Nevruz Bayramı, baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eden bayram.
NevruzAzerbaycan'da Novruz,Kazakistan'da ve Tacikistan'da (Наурыз мейрамы) Navrız meyrami,Kırgızistan'da Nooruz, Kırım Türklerinde NavrezBatı Trakya Türklerinde Mevris olarak kullanılır.

Kelime manası olarak Farsça"Yenigün" anlamına gelir. Çin'denAvrupa içlerine kadar kuzey yarımküre insanlarının ortak bayramıdır. Bugün Türkiye'de bir gelenek Türk Cumhuriyetleri'nde ise resmî bayram olarak kutlanır. Baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Türk kavimleri tarafından M.Ö. VIII yy'dan günümüze kadar her yıl 21 Mart'ta kutlanır.

18 Mart 2012 Pazar

Pers Kralı 2.Kambises Kimdir


Yabancı basın organlarında yer alan haberlere göre, Angelo ve Alfredo Castiglioni, 2 bin 500 yıl önce Batı Mısır çöllerinde yok olduğu iddia edilen Pers Kralı II. Kambises ve 50 bin kişilik ordusunun kalıntılarına ulaştıklarını açıkladı.
Ayrıca yüzlerce bronz silah, bileklik ve sayısız insan kemikleri bulunduğu bildirildi. Bu açıklama, arkeoloji dünyasında büyük bir tartışma başlattı.
Böylelikle Milattan Önce (M.Ö.) 525 senesinde Sahra çölünde yaşanan korkunç toz fırtınasında kaybolan orduyla ilgili efsanenin gerçekliği tartışmaya açılmış oldu.

14 Mart 2012 Çarşamba

Milletler Cemiyeti


Birleşmiş Milletler’in temeli sayılabilecek bu organizasyon, I. Dünya Savaşı’nın ardından İsviçre’de 10 Ocak 1920′de “Cemiyet-i Akvam” adıyla kuruldu. Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözmek idi. Bir süre çalıştı fakat fazla bir varlık gösteremedi. II. Dünya Savaşı’nın ardından 1946 yılında dağıldı.

Mezara Cicek Bırakma Adeti

Ceneza merasimlerinde çiçeklerden yapılmış bir çelenk göndermek, mezarı çiçeklerle donatmak, sonradan yapılan mezar ziyaretlerinde mezara çiçek bırakmak, hemen hemen her kültürde gelenek haline gelmiştir. Bir kaç gün içinde kuruyup gidecek bu çiçeklerin bırakana da bırakılana da bir faydası yoktur ama gelenek çok eski çağlara kadar uzanmaktadır.

Naacal Tabletleri

Naacal Tabletleri, Mu Uygarlığı’na ait, günümüzden yaklaşık 15.000 yıl önce yazıldıkları iddia edilen taş tabletler.
Tabletleri yazan ve uygarlıklarını anlatan rahip Naacaller, bir gün bu sonla karşılaşacaklarını ve gelecek kuşaklara bu bilgilerin kalmasını istiyorlardı.
James Churcward elli yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir. Tibet’te bulunan bir mabedin başrahibi Rishi tarafından kendisine verilen bu tabletler en önemli bilimsel kanıtlardır.

Mitolojide Hektor


Hektor Truva krallarından Priam ve eşi Hecuba’nın en büyük oğlu, Paris’in ağabeyi, Dardanus’un torunuydu. Tros’un Ida dağları’nda yaşardı. Tüm zamanların en büyük savaşlarından biri olarak kabul edilen Truva Savaşı’nda mücadele eden Truva prensiydi. Ayrıca bu savaşı konu alan İlyada destanının da kahramanlarındandı. Teke tek savaştığı Akhilleus tarafından öldürüldüğü belirtiliyor.

Ekim Devrimi

Ekim Devrimi, Bolşevik Devrimi ya da Rus Devrimi olarak adlandırılır. Çarlık Rusyası’nda Jülyen takvimi’ne göre 24 Ekim 1917′de, (Miladi takvime göre 6 Kasım 1917) Petrograd’daki Kışlık Saray’ın Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin eline geçmesiyle başlayan ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açan olaylar dizisidir.

Korkunç İdam Yöntemleri

Çeşitli çağlarda ve yerlerde uygulanmış olan bu idam çeşitleri insanı dehşete düşürüyor. Bunları yazıyla anlatmak yerine resimlerle anlatmak sanırım daha etkili olur.  Yaklaşık  25  değişik idam çeşidinin resimlerini yazımın devamında bulabilirsiniz.

Barutun İcadı


Barut güherçile, kükürt ve kömür tozundan meydana gelmiş patlayıcı bir maddedir. Ateşli silahlarla mermiyi atmak için kullanılır. Çok kez, “karabarut” adıyla anılır. Barutun çok eski bîr tarihi vardır. M.Ö. 1000 yıllarında, Çinliler, ateşi bir savaş silahı olarak kullanırlardı. Gerek Doğu’da, gerekse Batı’da, alev ve ateşten savaşlarda da yararlanılıyordu. Özellikle Çin ordusunda, dehşet saçan savaş arabaları vardı ki, bunların görevi çömlek ve güllelerin içindeki ateşi düşman ordusuna atmaktı.

Sivas Katliamı

Bilindiği üzere bugün sivas katliamının zaman aşımına uğradığına dair karar çıktı,
insan hakları mahkemesinden....
Ve Bülent Arınçın yaptığı açıklama bu...

13 Mart 2012 Salı

Kıpcaklar(Kumanlar)

Balkaş Gölü ile İrtiş Irmağı arasındaki bölgede yaşadılar. X. yüzyılın sonlarında Moğol kökenli Karahitayların baskıları sonucunda batıya göç ettiler ve Doğu Avrupa'ya yerleştiler. Burada Rus prenslikleriyle şiddetli mücadeleler yaptılar. Balkanlar'a inen Kıpçaklar, Bizanslılarla anlaşıp Peçeneklere ağır bir darbe vurdular .
Kıpçaklar, XIII. yüzyılda Moğolların ilerleyişi karşısında tutunamayıp geri çekildiler. Kıpçakların bir kısmı Macaristan'a giderek Hristiyanlığı kabul ettiler. Bu yüzden millî benliklerini yitirdiler. Bir kısmı da yurtlarında kalıp Altın Orda Devleti'nin hizmetine girdi. Bu devletin Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. Altın Orda Devleti'nin egemenliğinde yaşayan Kıpçakların çoğu, daha sonraki yıllarda Mısır'a götürüldü. Eyyûbi ve Memlük ordusunda görev yapan Kıpçakların bir kısmı bu devletlerin yönetiminde görev aldılar.
Kumanlar, dilleri ve dinî törenleri ile Romenleri etkilediler Eyyûbiler Kıpçaklardan seçtiği erkek çocukları Nil vadisinde özel eğitimle yetiştirerek ordularının temelini oluşturmuşlardır.


Oguzlar

Kök Türk Yazıtları'ndaki bilgilerden Oğuzların Orhun ve Selenga nehirleri bölgesinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Köktürk devletlerinin egemenliğinde yaşayan Oğuzlar, Uygur Devleti'nin kurulmasıyla onların egemenliğine girdiler. Kırgızların, Uygur Devleti'ne son vermesi üzerine Oğuzlar, batıya göç ederek Seyhun bölgesine yerleştiler. Bu bölgede yaşayan Oğuzların bir kısmı, Kıpçakların ve Karlukların baskıları sonucunda Peçenekleri batıya iterek Karadeniz'in kuzeyindeki Peçenek yurduna yerleştiler.

Sabirler(Sibirler-Sabarlar)

Issık Gölü civarında Asya Hun Devleti'ne bağlı olarak yaşadılar. V. yüzyılda Avarların baskısı sonucunda Ural-Altay Dağları bölgesine yerleştiler. VI. yüzyıl başlarında Doğu Avrupa'ya gelen Sabirler, Sasanilerle birleşerek Bizanslılarla savaştılar. Avarlar, Bizanslılar ve Sasanilerle yaptıkları savaşlar sonucu zayıfladılar. İstemi Han zamanında Kök Türk Devleti'ne bağlanan Sabirler, daha sonra Hazarların egemenliğine girdiler.
Bugünkü Sibirya adını Sabirlerden almıştır.


Baskurtlar

Ural Dağları çevresinde yaşayan Başkırtlar, IV. yüzyıldan X. yüzyıla kadar çeşitli Türk boylarına bağlı olarak varlıkların sürdürdüler. Cengiz Han Döneminde Moğol egemenliğine girdiler. XIII. yüzyılda Altın Orda Devleti'ne bağlanarak İslamiyeti kabul ettiler. XVII. yüzyıldan itibaren Ruslara bağlanan Başkırtlar, zorlu mücadeleler vererek bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştılar. Özellikle 1730-1736 yıllarındaki ayaklanmaları Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. 1872 yılında tamamen Rusya'nın egemenliğine giren Başkırtlar, günümüzde Rusya Federasyonu'na bağlı olarak varlıklarını sürdürmektedirler. 

Türgesler

Talas ve Çu ırmakları ile Issık Gölü kenarında yaşamışlardır. Egemenlikleri altında yaşadıkları Batı Köktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Bilinen ilk hükümdarları Baga Tarkan'dır. II. Kök Türk Devleti'nin kurulmasıyla, Kök Türklere bağlanan Türgeşler, Kök Türklere karşı direnerek tekrar bağımsız hâle geldiler 

Kirgizlar

Kırgızlar, Asya Hun Devleti zamanında İrtiş Nehri civarında yaşadılar. Daha sonra Yenisey Irmağı bölgesine yerleştiler. Bir süre Kök Türk ve Uygurların egemenliği altında kaldılar. 840 yılında Uygurları mağlup ederek merkezi Ötüken olmak üzere bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra, Kitanlar tarafından Orhun bölgesinden çıkarıldılar. Bunun sonucunda Orhun bölgesi, Türk yurdu olmaktan çıkıp Moğolistan'ın bir bölgesi hâline geldi. Kırgızlar, XIII. yüzyıl başlarında Cengiz Han zamanında Moğollara boyun eğerek siyasi egemenliklerini kaybettiler. XIX. yüzyılda Rusların egemenliğine giren Kırgızlar, 1991'de Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazandılar.
Canlı bir halk edebiyatının göstergesi olan destanlardan Manas Destanı Kırgızlara aittir. Bu destan dünyanın en uzun destanı olarak bilinmektedir.


Karluklar


Karluklar, Kök Türk Devleti'ne bağlı olarak Altay Dağları'nın batısında yaşadılar. Çinlilerin kışkırtmasıylasık sık Kök Türklere karşı ayaklandılar. II. Kök Türk Devleti'nin yıkılmasında, Basmil ve Uygurlarla birlikte rol oynadılar. Bir müddet Uygurların egemenliğinde yaşayan Karluklar, Uygurlarla anlaşamayınca batıya göç ettiler. Karluklar, 766 yılında, Türgişlerin siyasi varlıklarına son verdiler. Talas Nehri dolaylarında bir devlet kurdular. Uygur Devleti yıkıldıktan sonra devletin merkezini Balasagun şehrine naklettiler. X. yüzyılın ilk yarısında Karahanlılar Devleti'nin kurulmasında etkin rol oynadılar. Uygurlar ve Türgişlerle Türk yaşayışına giren şehirleşme anlayışı, Karluklar tarafından geliştirilerek devam ettirildi.

Kimekler

Kimekler, VII. yüzyılda Altay Dağları'nın kuzeybatısı ile İrtiş Irmağı'nın orta bölgelerinde Kök Türk egemenliğinde yaşadılar. Ancak VIII. yüzyılın ortalarında Kök Türk Devleti'nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarını elde edebildiler. X. yüzyılda Kitanların baskıları sonucunda Ural Dağları'nın güney bölgelerine göçmek zorunda kaldılar. XI. yüzyıla gelindiğinde Kimeklerin boy birliğine dayalı yapıları bozulmuştur. İyice zayıflayan Kimekler, Kıpçakların egemenliğini kabul etmek zorunda kaldılar.

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATi


İlk Türk Devletlerinde Devlet Anlayışı
Türklerde bugünkü anlamda devlet, "il" (el) kelimesi ile ifade edilmiştir. Budunların (milletlerin) bir yönetim altında birleştirilmesiyle oluşan il, vatanı koruyarak milleti huzur ve barış içinde yaşatmayı amaçlayan siyasi bir teşkilattır.
"İl" kelimesi aynı zamanda barış anlamında da kullanılmıştır. Bunun temel sebebi Türklerde devletin ve barışın birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülmesidir. Bu iki unsurun sürekliliğini sağlamak isteyen devlet yöneticileri, devletin temelini adalet üzerine oturtmuşlar, ülke içinde adaleti sağlamayı en önemli yükümlülük olarak kabul etmişlerdir. Buna bağlı olarak halkın da devlet adamlarında aradığı ilk özellik herkese adil davranmaları olmuştur.

Dünyanın En İlginc Hayvanları


1-Balon Balığı
Pasifik okyanusunda yaşayan bu balık türü 50 santimetreye kadar genişleyebilir

2-Beyaz Kaplumbağa
Çin kültüründe önemli bir yeri olan beyaz kaplumbağalar,kreme çalan pembe renkleri
ve yumusak dokularıyla dikkat çekiyor

11 Mart 2012 Pazar

Spis Kalesi


Slovakya, Orta Avrupa'da, Polonya'nın güneyinde yer alan bir ülkedir. Eski Çekoslovakya'nın bir parçasıdır.
48,845 km² yüzölçüme sahip ülkenin, Avusturya ile 91, Çek Cumhuriyeti 215, Macaristan ile 515, Polonya ile 444, Ukrayna ile 90 olmak üzere toplam 1.355 km sınır uzunluğu vardır. Denize kıyısı yoktur.
İklimi ılımandır. Orta kısımlar ve kuzeyde dağlar, güneyde alçak araziler yer alır. En alçak noktası Bodrok Nehri 94 metre rakımlıdır. En yüksek noktası ise Gerlachovsky Stit 2,655 metredir.

Tarih

Slavlar 5. yüzyılda günümüzdeki Slovakya topraklarına yerleşmişlerdir. 8. yüzyılda bölgede kurulan Nitra Prensliği komşusu olan Moravya'yla birlikte Büyük Moravya İmparatorluğu'nu oluşturdu. 1000 yılından sonra Slovakya'nın büyük bir bölümü Macaristan Krallığı'nın bir parçası haline geldi. Çek toprakları da Almanya tarafından işgal edildi.

10 Mart 2012 Cumartesi

Osmanlı Padişahları

  1. Osman Bey
  2. Sultan Orhan
  3. Sultan I.Murad
  4. Yıldırım Bayezid
  5. I.Mehmed Çelebi
  6. Sultan II.Murad
  7. Fatih Sultan Mehmet

Halife Abdülmecid Efendi


Halife Abdülmecid Efendi

II. Abdülmecid, 1868 Mayıs’ında Dolmabahçe Sarayında Sultân Abdülaziz’in II. Kadınefendisi olan Hayrân-ı Dil Kadınefendi’den dünyaya gelmiş ve 18 Kasım 1922’de Halife Abdülmecid Efendi ünvanıyla hilâfet makamına oturmuştur. 1 yıl 3 ay kadar süren hilâfeti, saltanat yetkileri bulunmayan hükmî bir hilâfettir. Arapça, Farsça ve Fransızca’nın içinde bulunduğu 6 yabancı dil bilen, iyi bir hattât, ressâm ve müellif olan Abdülmecid Efendi, hala kızında muhafaza edilen ve tarihimizin önemli noktalarını aydınlatacak olan 12 ciltlik Hâtıralar kitabını kaleme almıştır. 

Sultan 6. Mehmed Vahiduddin


Sultan VI. Mehmed Vahîdüddin


Resmen VI. Mehmed diye bilinen ve halk arasında Sultân Vahîdüddin ünvanıyla tanınan Sultân VI. Mehmed Vahîdüddin Hân, Şubat 1861 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda, Sultân Abdülmecid’in IV. Kadınefendisi Gulistû (Gülistan) Hanımefendi’den dünyaya geldi. İttihâdcıların, asıl veliahd olan Sultân Aziz’in oğlu Yusuf İzzeddin’i intihar süsü vererek katletmeleri üzerine Osmanlı veliahdı oldu ve 4.7.1918 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu. İyi bir İslâm hukukçusu, Almanya İmparatorluk mareşali ve Osmanlı müşiri ünvanlarına sahip iyi bir asker ve de musikiye âşık bir bestekâr idi. Almanya ve Avusturya seyahatlerinde kendisinin yaveri olan Mustafa Kemal, Padişah olduktan sonra da bir süre fahrî yaverliğini sürdürdü. Padişah olduğunda Hz. Ömer’in kılıcını maneviyât eri Mehmed Bah’aaddin Veled Çelebi kuşattı. Maneviyâtı güçlü bir padişahdı.


Sultan 5. Mehmed Reşâd


Sultan V. Mehmed Reşâd


Halk arasında Sultân Reşâd olarak meşhur olan V. Mehmed Reşâd hân, Sultân Abdülmecid’in Çırağan Sarayında 1844 yılında Gül-cemâl Kadınefendi’den dünyaya gelen 3. Oğludur. 27 Nisan 1909 tarihinde 65 yaşında Osmanlı tahtına oturmuştur. Dehası itibariyle Abdülhamid ile kıyaslamak mümkün değilse de, İslâm kültürüne vâkıf, Arapça ve Farsça’yı iyi bilen hattât, Mevlevî ve şâir bir padişahdır. Maalesef, İttihâd ve Terakkinin meşru ve gayr-i meşru her isteklerine boyun eğerek padişahlığını doldurmuştur. İttihâdcılar, herkesi 31 Mart mürettibliği ve irtica ile suçlamaya başlamışlar, tehdid ile Tal’at Bey’i Dâhiliye nâzırı yapmışlardır. Roma Büyükelçisi olan ve tam bir ahlaksız diye vasıflandırılan İbrahim Hakkı Bey, zorla sadrazamlığa getirilmiştir. Tabii ki, Trablusgarb’ın elden çıkmasına da sebep olmuştur. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmûd Şevket Paşa ise, harbiye nâzırı olarak kabinede yerini almıştır. Sonradan, İttihâdcılar için “beyinsiz mahluklar” diyerek can verecektir. Kısaca Sultân Reşâd döneminde iktidar, tamamen Tal’at, Enver ve Cemal Paşa üçlüsünün elindedir. İttihâdcıların zorbalığı ile, Kavalalı Hânedanından Mehmed Said Hâlim Paşa sonradan sadrazamlığa getirilmiştir. Hiç bir vasfı olmadığı halde, kurallar çiğnenerek Tal’at Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesi de bu döneme rastlamaktadır. Son olarak, I. Cihan Harbine Osmanlı Devleti’nin girmesini dahi, Padişaha haber vermeden bu üçlünün yaptığını ifade edersek, Osmanlı Devleti’nin bu dönemde içine düştüğü çukuru daha iyi anlayabiliriz. Kısaca Osmanlı Devleti’nin bu kadar kötü eller tarafından idare edildiği başka bir dönemi mevcut değildir. Maalesef, İttihâdcıların Şeyhülislâmlarından Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi’nin de farmason olduğu açıkça ifade edilmektedir.

Sultan 2. Abdülhamid Han


Sultan II. Abdülhamid Han
Sultân Abdülhamid Hân, Osmanlı Padişahları arasında en uzun süre tahtta kalanlardan biridir; Osmanlı Devleti’ni yakından ilgilendiren çok önemli olayların saltanatında meydana geldiği nadir padişahlardandır ve en önemlisi de hakkında en çok eser bulunan bir devlet adamıdır. Bir iki sayfada onun şahsiyetini ve devrindeki olayları özetlemek mümkün değildir. Bu sebeple sadece bazı olayların ana hatlarını vermeye çalışacağız.

II. Abdülhamid, I. Abdülmecid’in 4. Kadınefendisi olan Çerkez asıllı Tîr-i Müjgan Kadınefendi’den Çırağan Sarayında Eylül 1842 yılında dünyaya gelen oğludur. 10 yaşında annesini kaybeden Abdülhamid, manevi annesi Başikbal Perestû Hanımefendi’nin terbiyesi altında büyümüştür. 28 yıl II. Abdülhamid’in vâlide sultânlığını ifa etmiştir. Milletin Sultân Hamid dediği II. Sultân Abdülhamid, şehzâdeliğinin ilk günlerinde musiki dersleri almış; 1850’den itibaren devrinin âlimlerinden hat, Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyâtı ve diğer İslâmi İlimleri ders almıştır. Özellikle hadisden Buhari okuyan Abdülhamid, devrin Maârif Bakanından politika ve iktisad, Vak’anüvis Lütfi Efendi’den Osmanlı Tarihi derslerini dinlemiştir. Kendinden önceki padişahlardan farklı olarak, Şâzelî tarikatına intisap eden Abdülhamid, 1879’dan itibaren Kadiri tarikatının derslerini almaya başlamış ve ömrünün sonlarına doğru Nakşibendi tarikatına da intisap eylemiştir. Bu bir kaç satırlık bilgiden anlaşılacağı üzere, Sultan Abdülhamid Han, bütün hayatını tam bir İslâm âlimi ve siyâset ve devlet adamı olmaya vermiştir. Amcası Abdülaziz zamanında ziyâretlerde ve seyahatlerde bulunan Abdülhamid, Fransız İmparatoriçesi, Avusturya Kralı, Prusya Veliahdı, Galler Prensi, Fransa Prensi, Şeyh Şâmil ve Emir Abdülkadir gibi, batılı ve doğulu devlet adamlarıyla tanışmış ve onlardan istifade etmesini bilmiştir. Babasının tabiriyle kuşkulu ve sükûtî oğul olan Abdülhamid, kurulduğu yıl Yeni Osmanlılar Cemiyetine girmiş ve ancak gayelerinin bozuk olduğunu anlayınca ayrılmıştır. Hayat tarzı itibariyle Sultân Abdülaziz’e benzeyen, şarklı, tam bir Müslüman, tam bir Osmanlı ve tam bir Müslüman Türk olan Abdülhamid Han, takvâ ve dindarlığı sebebiyle halk arasında veliyyullah olarak bilinmiştir. Dedesi II. Mahmûd’a ve Reşid Paşa’ya hayran olduğu ifade edilen II. Abdülhamid, babası I. Abdülmecid ile ağabeyi Murad’ın alafranga hayatının devlete ve millete zarar verdiğine inanıyordu. 31 Ağustos 1876’da, akıl hastası olan V. Murad’ın yerine, Midhat Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa’yı ikna ederek Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamid, dış ve iç düşmanların bütün gayretlerine rağmen, 27 Nisan 1909 yılına kadar Osmanlı tahtında oturmayı ba’şârmıştır.

Sultan Abdulaziz


Sultân Abdülaziz

Sultân Abdülaziz, 1830 yılında II. Mahmûd’un Kadın efendisi Pertev-niyâl Vâlide Sultân’dan Eyüp Sarayı’nda dünyaya gelmiştir. Haziran 1861’de ağabeyi I. Abdülmecid’in vefâtı üzerine Osmanlı tahtına çıkmış ve halk tarafından Sultân Aziz diye anılmıştır. III. Selim, II. Mahmûd ve I. Abdülmecid’in Avrupa’yı taklid eden ve çevreleri tarafından suiistimal edilen hayatlarının Osmanlı Padişahları hakkındaki ortaya çıkardığı menfi imajı, Sultân Aziz yaşadığı müstakim hayatıyla telafi etmiştir. I. Abdülhamid gibi velâyetine inanılan bir padişah olmuştur. İntihâr meselesi, tamamen sefih bir hayat yaşayan Hüseyin Avni Paşa ve bir kaç serseri subayın tertibinden ibarettir. Mevlevî, hattât, pehlivan, bestekâr ve Arapça ile Farsça’ya vâkıf olan Sultân Aziz, Batı Musikisi hayranlığını Saray’dan çıkarmaya çalışmıştır. Ekibi, Tanzîmât’çıların ileri gelenlerinden olan Âli Paşa ve Fuad Paşa ile daha sonra Yeni Osmanlılar arasında yer alan Mithad Paşa ve arkadaşlarıdır. En büyük şanssızlığı ekibinin tam müstakim insanlar olmayışıdır. Sultân Abdülaziz, özellikle Sultân Abdülmecid devrinde devletin israflar ve sefâhetlerle sarsılan devlet nizâmına hemen çeki düzen vermekle işe başlamıştır. Saray’daki harcamaları durdurmuştur. Devletin hazinesinin kaçak verdiği kara delikleri kapatmaya çalışmıştır.