Pages

13 Mart 2012 Salı

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE DEVLET TEŞKİLATi


İlk Türk Devletlerinde Devlet Anlayışı
Türklerde bugünkü anlamda devlet, "il" (el) kelimesi ile ifade edilmiştir. Budunların (milletlerin) bir yönetim altında birleştirilmesiyle oluşan il, vatanı koruyarak milleti huzur ve barış içinde yaşatmayı amaçlayan siyasi bir teşkilattır.
"İl" kelimesi aynı zamanda barış anlamında da kullanılmıştır. Bunun temel sebebi Türklerde devletin ve barışın birbirini tamamlayan iki unsur olarak görülmesidir. Bu iki unsurun sürekliliğini sağlamak isteyen devlet yöneticileri, devletin temelini adalet üzerine oturtmuşlar, ülke içinde adaleti sağlamayı en önemli yükümlülük olarak kabul etmişlerdir. Buna bağlı olarak halkın da devlet adamlarında aradığı ilk özellik herkese adil davranmaları olmuştur.


Türk devletlerinde yönetme yetkisini Gök Tann'dan alan kağan, bu yetkiyi sadece kendi devletinde değil yeryüzündeki bütün insanlar üzerinde kullanmıştır. Bu doğrultuda kağan, dünyayı hâkimiyeti altına alarak yönettiği bütün insanları adaletli bir yönetim ile huzur, refah ve barış ortamında yaşatmayı görev kabul eder. "Türk cihan hâkimiyeti" olarak adlandırılan bu görev ilk Türk devletlerinden başlayarak süreklilik arz eden millî bir ülkü hâline gelmiştir.
Eski Türklerde ''İl (devlet) gider, töre (hukuk kuralları) kalır." sözü kullanılmaktadır. Bu söz dikkate alınarak devlet, töre vb. ile ilgili neler söylenebilir?
Türk devletlerinde hiçbir zaman keyfî bir yönetim uygulanmamış ve devlet belirli kurallara göre idare edilmiştir. Yeni kurulan devlette ya da iktidar değişikliğinde kağanın yaptığı ilk icraat töreyi tespit etmektir. Töreye uymayan kağanlar, Tanrı ve halk nezdinde saygınlığını kaybederek iktidardan uzaklaş­tırılmıştır.
Türklerde devletin halkla ilişkisi baba-evlat anlayışı şeklindedir. Devlet halkın her türlü ihtiyacını karşılayıp sosyal adaleti sağlamak, halk da devlete karşı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır.
TÜRKLERDE DEVLET ANLAYIŞI
-Devlet için "baba" sıfatı kullanılmıştır. Toprak ise "devlet baba"nın koruduğu "ana vatan" şeklinde ifade edilmiştir.
-İcraatlarından memnun olunmayan yöneticiler yönetimden uzaklaştırılmıştır.
-Halk, yöneticiler tarafından Tann'nın emaneti olarak kabul edilmiştir.
    Yrd. Doç. Dr. Bülent ATALAY, "Türk Devlet Geleneğine Göre Devlet Adamlarında Bulunması Gereken Asgari Hususiyetler", Türkler Ansiklopedisi, 0 2, s. 865 (Düzenlenmiştir.)
    Türklerde devlet "bağımsızlık, halk, ülke ve teşkilat" olmak üzere birbirini tamamlayan dört unsurdan meydana gelmiştir.
    a. Bağımsızlık (Oksızlık): "Oksızlık" olarak adlandırılan bağımsızlık, Türklerde çok eski zamanlardan beri var olan karakteristik bir özelliktir. Bağımsızlık duygusunun oluşması ve gelişmesinin temelinde bozkır kültürü önemli rol oynamıştır. Türklerin atlı göçebe hayat tarzını benimsemeleri, özgür bir yapıya sahip olmalarına, dolayısıyla bağımsızlığın millî bir karekteristik özellik hâline gelmesine sebep olmuştur.
    Orhun Kitabeleri'ndeki "(Çin`in) tatlı sözüne yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok Türk milleti öldün... (Eğer) Güney'deÇagay Ormanı'na, Tögültün Ovası'na konayım dersen Türk milleti öleceksin." cümlelerinden anlaşıldığı gibi bağımsızlığı yitirmek, Türk milleti için en büyük felaket olarak görülmüştür. Aynı zamanda Türk devleti ve milleti siyasi istiklal ile birlikte kültür istiklalinin de korunmasına önem vermiştir. Türk tarihinde bu konuyla ilgili pek çok örneğe rastlanmaktadır.
    b. Halk (Millet): Türklerde devleti yaşatan ve hükümdarı başarılı kılan millettir. Bu yüzden Türk milletinin sahip olduğu değerler Türk kağanları ve devlet adamları tarafından hassasiyetle korunmuştur.
    Türk devletlerinde halk sınıflara ayrılmamıştır. Ayrıca fertler özel hukuk, ekonomik ve sosyal hürriyet ile özel mülkiyet hakkına sahip olmuştur. "Halk devlet için değil, devlet halk içindir." anlayışının benimsendiği Türk devletlerinde hükümdarın en önemli görevlerinden biri, halkın mutluluğunu ve refahını sağlamak ve kendini halka sevdirmektir. Bütün bu özellikler Türk devletlerindeki temel unsurun millet olduğunu göstermektedir.
    c.Ülke: "Yerinden ayrılan yedi yıl, yurdundan ayrılan ölünceye değin ağlar."  (Bir Türkmen Atasözü)
    Asya Hun Devleti'nin hükümdarı Mete, tahta çıktığı günlerde komşu Moğol Tunguzların (Tung-hu) vergi olarak istediği bir çok şeyi kabul etmiş, onların arazi | istekleri üzerine devlet meclisinde yaptığı konuşmada "vatan toprağının kendisine ait bir mülk değil milletin malı ve devletin temeli" olduğunu söylemiş, kimseye arazi vermeye yetkisinin bulunmadığını belirt­miştir.
    Devletin bir diğer unsuru olan "yurt", Türklerde devletin sahip olduğu ve halkın üzerinde yaşadığı topraklardır. "Ülke", "uluş" gibi adlarla da ifade edilen yurt "vatan" kavramı gibi kutsal bir anlam taşımıştır. Türklerde ülke, siyasi bağımsızlıkla birlikte düşünülmüştür. Bu yüzden Türkler, özgür olarak yaşadıkları ve hükümranlık haklarını tam olarak kullandıkları sınırlarla ayrılan topraklar "yurt" olarak nitelendirmişlerdir. Bununla birlikte yurdun sınırları devletin gücüne göre daralıp genişleyebilmektedir.
    Türklerde yurt, kağanın korumakla yükümlü olduğu ata yadigârı olarak görülmüştür. Türk hükümdarları vatan toprağını korumayı ve savunmayı kendilerine başlıca görev edinmiş, şartlar ne olursa olsun bu hususta en küçük bir tavize bile yanaşmamışlardır.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder