Pages

24 Mart 2012 Cumartesi

Dersim İsyani

Bu dünyada zordan da zordur, ışıksız, karanlık, kin dolu kafaları aydınlatmak!
Tarihi iyi okumak ve anlamak gerekir. Masa başında oturup, yapılanları bir insanlık dramı veya trajedisi olarak yazarsanız, o zaman içinde bulunduğunuz devlet otoritesine, hiçbir saygınız kalmadığı gibi, devletin kuruluş felsefesini anlamadığınız ortaya çıkar.
Sorgulamanız gereken, bu isyanı ateşleyen güçler, nedenleri, destekleyicileri ve isyancılara sağlanan silah, araç ve gerecin kaynakları olması gerekirken, isyanın bastırılma şekli üzerinde durulması, eğer bir art niyet yoksa gafletten başka bir şey değildir.
Osmanlılar zamanında Tunceli (eski adıyla Dersim) yöresi halkı diğer yerlere nazaran özel bir statüye sahipti. Dersim’de Ocaklık ve Yurtluk (Yurtluk– Ocaklık: Bir yerin gelirinin birine tevcihi için kullanılmaktaydı. Yurtluk ve ocaklık İrs yoluyla tasarruf edilirdi. Kendisine bu şekilde bir arazi geliri tevcih olunan resmen o yerin sahibi değildi. Araziyi satamaz, bağışlayamaz, vakfedemezdi. Yalnız o yerin şer’i ve örfi vergisi kendisine ait olurdu. Tımardan farkı, mutlaka bir hizmet karşılığında verilmesinin şart olmaması, tevcihin geri alınmaması sahibinin idari ve bazı şartlarda bir dereceye kadar bir kısım kazai hakları da haiz bulunması idi. Bu sistem müstakil beylerden zapt edilen yerlerde sadakat ve bağlılıkların görülen beylere hanedanların uhdelerinde bırakılmak ve daha ziyade imparatorluğun şark hudutlarında yerli Beylere ve beyzadelere bulundukları yerler o adlar tevcih alınmak suretiyle tatbik olunmuştur. Tanzimat sıralarında lağvedilerek buna mukabil kendilerine maaş bağlanmıştı) adı verilen idari birimlerin başında aşiret reisleri bulunuyordu. Gerek çevrelerinden gördükleri itibar, gerekse devletin kendilerine verdiği bazı yetkiler sebebiyle güçlü duruma gelen aşiret reisleri merkezi devlet otoritesine karşı zaman zaman baş kaldırdı.

Dersim coğrafi olarak etrafı dağlarla çevrili, çanak gibi bir yapısı olan platodur. Bu coğrafyalar askeri bakımdan, özellikle savunma harekâtında büyük avantaj sağlar. Çok az kuvvetle, büyük kuvvetlerin durdurulması gibi bir üstünlük sağlar ki, eğer hava kuvvetiniz yoksa bölgeyi kontrol etmeniz çok zordur.

İkinci özelliği, bölgenin etnik ve coğrafi yapısı her zaman istismar edilerek ayaklanma çıkartılabilecek bir özellik taşır. Tarihe baktığınızda, 1937 yılına kadar bu bölgede resmi kayıtlara göre devlet otoritesine karşı Tazminat`tan sonra 8 kez ayaklanma çıkarılmıştır. Sebebi çok açık. Bölge, aşiretlerin kontrolündedir. Aşiret liderinin isteği “Tanrı Buyruğu” gibi önemlidir. Ötesi yoktur. Ya yaparsın ya da ailenle birlikte yok edilirsin. Bu aşiret reisleri, çıkarları doğrultusunda devlet otoritesine çok kolay saygılı ya da isyankâr olabilirler.

Dikkat edilirse, “Kürt ve Ermeni İsyanları” Osmanlı Devlet Otoritesine Avrupa Devletlerinin zorla isteklerin dayatılmaya başlandığı, ıslahata zorladığı “Tanzimat fermanı (1839)” ile başlamış, her 5-10 yılda bir ayaklanma adet haline gelmiş devlet yönetiminin zayıfladığı 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşı ile yoğunlaşmış, son dönemlerinde de anlaşma maddelerine bile yazılmıştı (Sevr).

Cumhuriyet kurulduktan sonrada, bu gelenek devam ederek, anlaşma yolu ile kabul ettiremedikleri konuları, iç isyanlarla kabul ve hazmı kolay hale getirilmiştir (Şeyh Sait İsyanı- Musul Meselesi).

Son günlerde Tunceli, eski adıyla Dersim giderek siyasi ve etnik mücadelenin de ötesinde bir mezhep mücadelesine dönük hesaplaşma alanına çekilmek isteniyor. Oysa ne isyanın, ne de bastırılmasının ildeki bir kısım Alevi nüfustan öte Alevilikle ilgisi yok. Etnik bir olay dahi denilemez. Tümüyle bir isyan, bir ayaklanma, adi bir derebeyi yasadışlığının bastırılmasıdır. Üstelik Atatürk döneminde. Böyle olunca da bazı çevrelerce milli devlet ve Atatürk’le hesaplaşmanın bir aracı haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Büyük savaşlardan çıkan devlet, Kurtuluş Savaşı’nın yaralarını sarmaya devam ederken bir yandan da Kürt isyanlarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır.( Cumhuriyet döneminde 28 Kürt isyanı yaşanmıştır bunlar bazen Kürtlük bazen Alevilik bazen de şeriat öne sürülerek halkın desteği sağlanmaya çalışıldı)

Dersim olayları, Cumhuriyet’in 14’üncü yılında devletin feodal düzenle kavgasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla özerkliğini kaybetmiş aşiretler, yönetimlerinin elinden alınmasına karşı çıkmış; vergi vermek, askere gitmek gibi çeşitli zorunlulukları ise uygun bulmamıştır.

1930'ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ayaklanmalar bastırıldıktan sonra, 25 Aralık 1935 tarihli 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı. Buna göre Tunceli iline bir askerî vali atanacaktı. Aynı zamanda dördüncü genel müfettiş sıfatını alan vali general Abdullah Alpdoğan geniş yönetim, askeri ve yargı yetkileri vardı . Düzeni sağlamak ve güvenlik açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.

Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı. Bu sırada Suriye sınırına yakın bölge ve illerde de benzer olaylar görüldü.Hatay'a bağımsızlık tanıyan Milletler Cemiyeti kararından sonra, TBMM'de yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa'nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü. Başbakan İsmet İnönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının bölgenin uygar bir hale getirilmesi olduğunu belirterek, programa karşı bölgede direniş olduğunu belirtti.

Dersim’de ilk olaylar 21 Mart 1937 gecesi aşiret reislerinin lideri Seyit Rıza’nın yönettiği Kürtlerin, Fırat Nehri üzerindeki “Pah Köprüsü”nü havaya uçurması ve köprünün başındaki karakolda bulunan 33 askeri şehit etmesiyle başladı. 

Saldırılar kanlı şekilde devam etti. 3 Mayıs’ta, Hava Kuvvetleri’nin uçak filosuyla askeri harekât başladı. Genelde kaynaklarda isyan edenlerin sayısı 5000-6000 olarak verilmekle birlikte bazılarında 30 bin olarak ifade edilen isyancılar hava saldırıları ile ağır kayıplara uğradı.

Filodaki uçaklardan birini Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen kullanıyordu. O günün Apo’su olan Seyit Rıza’nın saklandığı Kızıldağ kuşatıldı, mağaralar Sabiha Gökçen’in kullandığı uçak tarafından bombalandı.

Seyit Rıza, 12 Eylül 1937 günü teslim oldu.

Yargılanan 58 isyancıdan 11’i idama, 33’ü ağır hapse mahkûm oldu, 14’ü beraat etti. Dört kişinin idam cezaları 30 yıl hapse çevrildi, Seyit Rıza ve oğlu dahil, 7 kişi idam edildi.

İkinci Dersim isyanı 2 Ocak 1938’de başladı. 7 jandarma eri tuzağa düşürülüp öldürüldü.

Bölgede Orgeneral Kâzım Orbay’ın komutasında üç kolordunun katıldığı geniş çaplı harekât 8 ay 4 gün sürdü ve 6 Eylül 1938’de isyan tamamen bastırıldı

ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER..

Dersim’de gerçekleştirilen isyan, kanlı veya kansız bastırılmalıydı. Kansız olması için feodal aşiret düzenini bile tasfiyeye kararlı devlet, isyancı Şeyh’lerle masaya mı oturmalıydı. “Dile benden ne dilersen” deyip yasaların genelliği ilkesinden tavizler mi vermeliydi? Burasının özerk olmaya devam etmesi, yasaların uygulanamaması, diğer yöreler için kötü bir örnek oluşturabilir, diğer aşiret ayaklanmalarını körükleyebilirdi. Böyle bir durum içinden çıkılmaz bir hal alır, bölünmeyi getirebilirdi.

O yıllarda Hatay Vilayeti bağımsızlığını kazanmıştı ve Türkiye’ye katılması isteniyordu. Ülke ortasında bir ablukayla, olayı bir süreç içinde çözüme çalışmak sakıncalı olabilirdi. Olay bağımsızlık istemeye varıp, uluslararası hale getirilebilirdi. Kaldı ki, bu bir suçtu ve gönderilen askerlerin katledilmesine güçlü bir devletin kararlı yanıtı olmalıydı. Yedi düvele teslim olmayan Gazi, birkaç aşirete mi teslim olacaktı?

İsyan bastırma sonrası Tunceli’ye yatırımlar hızlandı. Giderek okuma yazma oranı en yüksek iller arasına girmişti. Bir kısım yöre halkına başka yörelerde yaşam olanakları sunularak yoksulluk önlenmeye çalışıldı. Aşiret düzeninin ortadan kalkmasına uğraşıldı. Bugüne kadar bölünemediysek bunu Tunceli’de ve benzeri isyanlarda gösterilen devlet kararlılığına borçluyuz. Keşke daha sonraki PKK isyanı da aynı kararlılıkla bastırılabilseydi.

Dersim isyanının bastırılması kara bir leke değil, aksine tarihin ak bir sayfasıdır. Güçlü ve onurlu bir devletin haysiyetine sahip çıkmasıdır.

“Teröristle pazarlık yapılmaz” ilkesi yıkılmaya çalışılıyor. Günümüzde yapılanlara geçerlilik kazandırmak için.

Türkiye’nin getirildiği noktaya bakın. Cumhuriyeti kuranlardan, bu uğurda kanlarını dökenlerden, 2009 yılında o zamanın başları ezilenlerin torunlarına hesap sorduruluyor!

Son dönem bölücü başının resimleri ile yürüyenler yanına bu olay vesilesi ile şeyh Sait’in Seyit Rızanın resimlerini de alarak yürüyüşlerini sürdürüyorlar.

Fransız ve Ermeni güdümündeki Dersim ayaklanması bastırılmasaydı, Türkiye’yi bugün Dersimli birkaç aşiret yönetiyor olacaktı. Dersimde “Analar ağlamadı katliam yapılmadı” . Türk milleti vatan hainlerinin isyanını önledi. Bu olmasaydı bu ifadeleri kullanan bu günkü yöneticilerimiz o makamlarda olamayacaktı.

Bu gün, 21 Kasım 2011 PKK Terör Örgütünün güdümünde ve odağında faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle kapatılan HADEP'in Genel Başkan Yardımcılığını yapan Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Dersim olayıyla ilgili önerilerde bulundu. Dersim olaylarını araştırmak için komisyon kurulmasını isteyen Milletvekili Mehmet Metiner, Dersim olayları sırasında Hava Kuvvetleri'nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirdiği iddiasıyla Sabiha Gökçen'in adının verildiği havalimanın da isminin değiştirilmesini, Tuncelilin adının da Dersim olmasını istedi. Metiner, "Bu somut iki teklife CHP de sıcak bakıyorsa, Dersim'le ilgili tarihsel yüzleşmeye hazır hale geleceğimiz ve bir özür faslının başlayacağını da düşünebiliriz” dedi.

Sayın Başbakanımızın bu gün CHP ye seslenişi ise çok üzücü ifadeler içermektedir. “CHP başta Dersim olmak üzere bu toprakların insanlarına, inançlarına, değerlerine yönelik baskıyla artık yüzleşmeli. Kendisini ve tarihini açık yüreklilikle sorgulamalıdır. Dersim hakkında kitap yazmış CHP Tunceli Milletvekilinin bu konuyu gündeme taşımış olması aslında CHP için kaçırılmayacak bir fırsattır. Dahası CHP'nin başında Tuncelili bir Genel Başkanın bulunması, bir aşiret mensubu Genel Başkanın bulunması, Dersim faciasıyla yüzleşmek adına CHP için eşsiz bir imkandır. Bunu seçimde söylediğimde rahatsız oldu beyefendi, niye? Tuncelilisin işte bunu söyle, neden kaçınıyorsun? Aşiretini, mensup inanç sistemini söyle, niye kaçınıyorsun? Bunu da ifade etmek durumundayım. Hemen bunu 'ayrımcılık' olarak ifade etti. Sevsinler senin gibi birleştiriciyi. Hepsi ortada. Şimdi ne diyor? 'Dersim konusunda Başbakan özür dilesin' diyor. Dersim konusunda özür dileyecek birisi varsa sensin. Çünkü şu anda başında bulunduğun partinin ödettiği faturadır, Dersim faturası. Sen özür dileyeceksin. Başka parti yok, sadece senin partin, sadece siz varsınız. CHP eğer bu dönemde de Dersim ile yüzleşmez, özeleştirisini yapmaz, özür dilemezse muhtemelen böyle bir fırsatı bir daha hiçbir zaman yakalayamayacaktır.''

KAYNAKÇA:

Murat Köylü, Tarih Ve Strateji

Baytar Nuri, Kürdistan Tarihi'nde Dersim

Dersim maddesi, Rehber Ansiklopedisi

M.Şesif FIRAT, Doğu illeri ve VARTO TARİHİ 

Jandarma Genel Komutanlığı, Dersim Raporu 2011 

Star Gazetesi 21 Kasım 2011  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder